 Yağmurlu günlerimize ithafen...
Yağmurlu günlerimize ithafen...Yağmurlu bir günü düşünün;
Gri, soluk, ıslak ama cansız.
Bir sabah uyanıyorsun, bir bakıyorsun ki; bir gün önceden bıraktığın her şey sanki tek bir rüzgarla uzaklara, ulaşamayacağın kadar uzaklara taşınmış. Güneş bırakmışsın önceki günden, bulutların arkasına saklanmış. Kuşları bırakmışsın, yuvalarına çekilmiş. Kelebekler, kozasına dönmüş sanki. Mutluluk, heyecan, umut, rahatlık içimize çekilmiş. Elini uzatıp çıkarmaya çalışsan içinden birini, birileri tutuyor elini.
İşin edepli yanını bir tarafa bırak, baktığın her yerde renkler kontrastını kaybediyor. Yapraklardan yüzlere, topraktan havaya her şey gri ve tonlarına dönüyor.
Bir düşün yağmurla uyandığın bir sabahı... Hele ki bir de boğazına kadar yalnızlığa battığın bir sabah olsun bu. O yataktan kalkıcaksın; yatak 25 derece, dışarısı 15... Ellerin ayakların buz kesecek, o buz gibi suyla yüzünü yıkayacaksın ve aynada burnunun kızarıklığına bakıp kendine gülümseyeceksin; becerebilirsen... Daha bitmedi, bir de bunun kapının dışında kalan kısmı var. Saat 9:00 olsun, yarım saat sonra da girmek zorunda olduğun bir bina... Üstelik öğlen bilmem kaça kadar da çıkmamacasına... Ya da bunlar olmasın; hafta sonu olsun, tatil olsun ama o ışık olmasın dışarıdaki...
Yağmurlu bir gün insanı deli edecek kadar donuktur ya da yalnız bir gün insanı deli edecek kadar yağmurludur.
Yağmurlu günler, başını çevirdiğin yerde güzel bir gülüş olmazsa güneşsizdir, ışıksızdır, lüzumsuzdur.
Ancak döngünün önüne geçemezsin! Yağmurlu günlerin ardında başka güneşler var, güneşli günlerin ardında da başka yağmurlar... Şimdi içindeysen eğer bu yağmurun, güneşi düşün, güneşli günündeysen de yağmuru...
Yağmurlu bir güne uyanıyorsan eğer, bir de uyanamamış olduğunu düşün!
Gerçekten uyanamadığını...
Hayatında hiç istemeyeceğin kadar uyanmak isteyip de uyanamadığını...
Yağmurlu günler için de teşekkür borçlu değil miyiz?
