
Değerli üstad Ara Güler'e saygıyla...
Sanat; çok yönlü olduğu bilinmekle birlikte, toplumsal alışkanlıklara göre de denge değişimi yaşayan bir uğraşıdır. Üzerinde yaşadığımız coğrafyada en uzun zaman takip ve icra edilen sanat dalı hepimizin tahmin edebileceği üzere müzik sonsuz gelişimine devam ederken, yaşanan bir takım değişim, reform ve teknolojik gelişimlerle birlikte işin içine görsel sanatlar ve beraberinde görselliğin en yüksek hakimiyete sahip olduğu fotoğrafçılık da dahil olmaya başlamıştır.
Bu tanımlamayla beraber akla gelecek olan ilk ışık, muhtemelen çok değerli fotoğraf üstadı Ara Güler hocanın dediği "Fotoğraf sanat değil, tarih yazmaktır. Biz tarihçiyiz, aslında tarih yazıyoruz. Görsel tarih yazıyoruz. Devir görsellik devridir. Yazı, edebiyat devri bitmiştir…" sözleri olacaktır. Evet, üstadın çektiklerine(!) bakılacak olunursa fotoğraf gerçekten sanat değil, tarih yazarlığıdır. Ancak herhangi bir tarihsel öge içermediği halde çok güzel olan, beğeni toplayan ve büyük uğraşlar sonucu, ince ince işlenerek ortaya çıkan fotoğraflar da bulunmaktadır. Bu durumda fotoğrafın çok yönlülüğü ve yorumsal oluşu, yani görselliğin görüşselliğe dönüştüğü inkar edilemez.
Aslında durum hakkında yorum yapmak da biraz ateşe atlamaya benziyor. Zira terazinin bir kefesinde Ara Güler, diğer kefesinde de yaptığı işin sanat olduğunu iddia eden arkadaşlarımız varken ibrenin göstereceği yön pek de değişecekmiş gibi görünmüyor. Öyle sanıyorum ki; Ara Güler kadar bu işe emek vermiş olan biri daha yetişip de (!?) üstadın görüşünün aksini ifade etmediği sürece, fotoğrafın sanat olduğu görüşleri sessiz çığlıklar olarak camianın mensuplarının içinde patlayacağa benziyor.
Sonuç olarak; deklanşöre bastığımızda duyduğumuz ses bize hala haz veriyorsa...
Ne yaptığımıza değil de nasıl yaptığımıza bakmak en doğrusu olsa gerek.
Saygılar...
